1470 yılında doğan Yavuz Sultan Selim, 9. Osmanlı padişahıdır. Sultan II. Bayezid ile Gülbahar Hatun’un oğludur. Sarayda iyi bir eğitim görmüş, babası hayatta iken kardeşleri Şehzade Korkut ve Şehzade Ahmet lle mücadele etmiştir. Yavuz Sultan Selim 1512 yılında tahta geçmiş ve 8 yıl hüküm sürmüştür. Osmanlı devleti İçin tehlikeli gördüğü Safevilerle mücadele etmiş, 1514 yılında İran’a karşı yaptığı seferde Çaldıran Savaşını kazanmıştır. Bundan sonra Dulkadirbeyliğini topraklarına katmış, 1516’da Mısır seferine çıkmış Mısır’da Memluk Sultanı lle Merc-i Dabık Savaşını, ardından 1517’de Ri- daniye Savaşını kazanarak Kahire’ye girmiştir. Bu sefer sonucunda Halifelik unvanı ile Hz. Muhammed’in kutsal eşyalarını alarak İstanbul’a getirmiştir. Ayşe Hafsa Sultan ile evlenen Yavuz Sultan Selim Avrupa’ya doğru son seferine çıkarken Edirne’de rahatsızlanarak 22 Eylül 1520 tarihinde vefat eden Padişah, Yavuz Sultan Selim Camii’nin avlusunda bulunan türbesine defnedilmiştir.
Alimlerin Atının Ayağından Sıçrayan Çamur, Bizim İçin Şereftir
Yavuz Sultan Selim Han’ın ilme verdiği önem, sadece sözleriyle değil, ömrüyle da kendini gösterir. Adana civarında, yağmur sebebiyle çamur deryasına dönen yolda sohbet ederek ilerlerken devrinin büyük ilim adamlarından Kemalpaşazâde‘nin atından sıçrayan çamur padişahın kaftanına isabet eder. Kemalpaşazâde son derece mahcup olmuştur. Yavuz Sultan Selim, bu büyük ilim adamını mahcup etmemek için Yavuz Selim Han, maiyetinden yeni bir kaftan ister ve “Ulemâdan sıçrayan çamur medâr-ı zînet ve bâis-i mefharet olur. Öldüğüm zaman bu kaftanı üzerime örtün” şeklindeki meşhur vasiyetini söyler. Yavuz Sultan Selim’in “çamurlu kaftan”ı, vasiyetine uygun olarak sanduka üzerine yerleştirilir.

“Sin Şın” Taşı

Yavuz Sultan Selim Han, 24 Ağustos 1516 tarihinde Mercidabık Savaşı’nı kazandıktan sonra Halep Şehri’ne girmiş, iki hafta sonra da oradan ayrılıp eylül ayı sonunda Şam’a ulaşmıştır. Buradan Mısır’a geçmeden önce de 15 Aralık’a kadar Şam’da kalmıştır.
Şamda ikamet ettiği sıralarda, Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin bir kitabında geçen “Sin Şın’a girince Mim’in kabri ortaya çıkar” şeklindeki bır ifadeyi, âlim ve Anadolu Kazaskeri İbn-i Kemal Kemalpaşazade ile birlikte incelemişlerdi. Burada “Sin’in Selim’e, “Şın’ın Şam’a, “Mim’in de Muhyiddin’e işaret olduğu kanaatine varmışlardır.
Yavuz Selim Han’ın Şam’da ikamet ettiği bu Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin kabrinin yeri ise hiç kimse tarafından bilinmemekteydi. Yavuz Sultan Selim Han, bir gece rüyasında Muhyiddin-i Arabi hazretlerini görür ve kendisine şöyle ifade eder, “Ya Selim! Senin gelmeni beklerdim. Safa geldin, hoş geldin. Mısır gazanı sana müjdelerim. Sabahleyin bir siyah ata bin. O seni bana getirir. Beni häk-i mezelleten (horluk toprağından) kaldır. Bana bir türbe, bir cami ve imaret yapıver… Yürü işin rastgele, Mısır fethi müyesser ola!”
Sabahleyin bu rüyanın etkisi ile uyanan Yavuz Selim Han aynı sabah erkenden hizmetinde bulunan bir siyah ata binerek, onun gitiği yöne doğru sürer. At. üzerinde padişahın olduğu bir şekilde kendince yol alır ve şehrin Salihiyye adlı Mahallesi’nde bir çöplükte durup eşinmeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han’ın emri ile orası temizlenir ve toprak kazılmaya başlanır. Toprak kazılıp da aşağıya doğru inildiğinde büyükçe bir taş çıkar. Ve üzerinde Burası Muhyiddin’in kabridir yazılıdır. Orası temizletilerek ve düzenlenerek kabir tamamen ortaya çıkanılır.
Yavuz Sultan Selim Han, 22 Ocak 1517 tarihindeki Ridāniye Savaşı ve Mısır’ın fethinden dokuz ay kadar sonra, ekim ayında tekrar Şam’a gelir ve dört aydan fazla burada ikamet ederek, Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin kabrinin üzerine bir türbe, bitişiğine de bir cami ve imaret bina eyleyecektir. Külliyenin inşasının tamamlanması ardından gelen ilk cuma namazıyla da 5 Şubat 1518 tarihinde açılışı yapılacaktır.
Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin kabrinin bulunuşuna vesile olan hadisenin unutulmaması için, Seyyyid Derviş Hasan tarafından bir taş üzenine İza dahela sini fişin, zahera fikabrihi Muhiddin” sözü yazdınılarak Yavuz Sultan Selim Han’ın vefatı sonrası türbesine koydurulur.
Camekan içerisindeki bu taş söz konusu olan bu taştır. Sin Şın Taşı olarak bilinir.
Mimarisi
Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1520 yılında Mimar Acem Ali’ye yaptırılan türbe, kesme küfeki taşından sekizgen planlı ve kubbeyle örtülüdür. Türbenin cepheleri iç içe geçmiş dikdörtgen silmeler ve renkli taş işçiliğiyle, kubbesi ise yivli düzeni ile hareketlendirilmiştir. Giriş cephesinde üç gözlü revak yer almakta olup revağın sağ ve sol tarafın- da 16. Yüzyıla ait çini panolar vardır. Bu çini panolarda türbenin yapım kitabesi ve çeşitli ayetler yazılıdır. Türbe iki sıra pencere dizisiyle aydınlanmaktadır. Türbenin pencere bordürleri ve kubbe kasnağında 19. Yüzyıla ait kalem İşi süslemeler ile kubbe göbeğinde Ra’d Suresinin 3.Ayeti yer almaktadır. Pandantiflerdeki yuvarlak madalyonlarda ise Lafza-i Celâl, Hz. Muhammed, Ciharyar-ı Güzin ve Hasan ve Hüseyin’in İsimleri yazılıdır.