İstanbul’un Galata semtinde yer alan Arap Camii, hem mimari yapısı hem de tarihi geçmişiyle dikkat çeken önemli bir ibadet ve kültür merkezidir. Camiye dair en eski rivayetler, 8. yüzyılda Bizans’ı kuşatan Arap ordusuna dayanmaktadır. Rivayete göre, 715 yılında Emevi komutanı Mesleme bin Abdülmelik önderliğindeki İslam ordusu, Bizans’ı karadan ve denizden kuşatmış, Galata bölgesini ele geçirmiştir. Bu süreçte, Bizans ile yapılan anlaşma sonucu bir mescit inşa edilmiş ve burada ilk ezan sesleri yükselmiştir. Arap ordusu yaklaşık yedi yıl boyunca bu bölgede kalmış ve ibadetlerini bu mescitte gerçekleştirmiştir.

Ancak bu yapı, Arap ordusunun Şam’a dönmesinden sonra Dominiken rahipleri tarafından kiliseye çevrilmiş, çan kulesi eklenmiş ve San Paola Kilisesi olarak anılmaya başlanmıştır. Latin ve Cenevizliler döneminde Batı Roma’ya bağlı Katolik kilisesi olarak hizmet vermiştir. 1453 yılında İstanbul’un fethiyle birlikte yapı mihrab ve minber eklenerek tekrar camiye dönüştürülmüştür. Osmanlı kayıtlarında “Arap Mescidi” olarak yer almıştır. 1475 yılında ise Fatih Sultan Mehmet tarafından Galata Camii adıyla yeniden düzenlenmiştir. 1492 yılında İspanya’dan göçe zorlanan Endülüs Araplarının bu bölgeye yerleştirilmesiyle cami, halk arasında “Arap Camii” olarak anılmaya başlanmıştır.
1453 yılında İstanbul’un fethiyle birlikte yapı mihrab ve minber eklenerek tekrar camiye dönüştürülmüştür. Osmanlı kayıtlarında “Arap Mescidi” olarak yer almıştır. 1475 yılında ise Fatih Sultan Mehmet tarafından Galata Camii adıyla yeniden düzenlenmiştir. 1492 yılında İspanya’dan göçe zorlanan Endülüs Araplarının bu bölgeye yerleştirilmesiyle cami, halk arasında “Arap Camii” olarak anılmaya başlanmıştır.
Caminin mimarisi zaman içinde birçok değişikliğe uğramıştır. Özellikle 1731 yılında Azapkapı semtini etkileyen büyük yangın sonrası II. Mustafa’nın eşi ve I. Mahmud’un annesi Saliha Sultan tarafından kapsamlı bir onarım gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde camiye hünkar mahfili eklenmiş, barok tarzda ahşap süslemeler yapılmış ve üst pencerelerle Arap mimarisine uygun bir görünüm kazandırılmıştır. Caminin avlusu çevrilmiş, tarihi cümle kapısı ve şadırvanlar inşa edilmiştir. 1868’de Adile Sultan tarafından orta şadırvan restore edilmiş ve bir sarnıç eklenmiştir.
1913 yılındaki restorasyon sırasında cami zemininde Latin ve Cenevizlilere ait mezar taşları ve mumyalanmış iskeletler bulunmuş, bunlar İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne taşınmıştır. Ayrıca fresk kalıntılarına ve Roma dönemine ait korkuluk levhalarına da rastlanmıştır.
Mimari olarak cami dikdörtgen planlı ve gotik tarzda inşa edilmiştir. Kiliseye ait çan kulesi minareye dönüştürülmüş olup, bu minare Şam’daki Emeviye Camii’ni andırmaktadır. Cami üç katlıdır ve 70 pencere ile aydınlatılmaktadır. Ahşap süslemeli tavan, 22 ağaç sütun üzerine oturtulmuştur. Mihrabı ve minberi mermerden yapılmış, kürsüsü ise Azapkapı’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nden getirilmiştir.
Mesleme bin Abdülmelik
Caminin kıble yönündeki kalın duvara yerleştirilen mihrabın solundaki küçük oda, Mesleme bin Abdülmelik’in çilehanesi olarak kabul edilmektedir. Avludaki kabir ise sadık rüyalarla tespit edilmiş olup, Hz. Mesleme’ye ait makam olarak bilinmektedir.

Caminin iç duvarında, Divan-ı Hümayun kâtiplerinden Hacı Emin Efendi tarafından 1807 yılında yazılmış 36 beyitlik mermer kitabe yer almakta ve caminin tarihçesini anlatmaktadır. Caminin batı kısmında son cemaat mahfeli 1913 yılında eklenmiş, altında tonozlu bir geçit yer almaktadır. Ayrıca cami avlusunda hâlen faal olan Osmanlı döneminden kalma bir kuyu ve 1950’li yıllardan beri hizmet veren yatılı Kur’an kursu bulunmaktadır.
Kaynak: Arap Camii bilgilendirme panosu